ANASAYFA

BURSASPOR'U ANLAMAK

Sporda, futbolda genel kabul görmüş taraftar olma kriteri başarı ve akabinde gelen şampiyonluk ve devamı gelen başarılardır. Herşeyin parayla ölçüldüğü, başarı kıstasının sadece şampiyonlukla eşdeğer olduğu bazı ikinci veya üçüncü sınıf ülkelerde, diğer gelişmiş ülkelerin aksine spora bir hobi, yaşam biçimi, sosyolojik aidiyet, şehrinin reklamı, ait olduğu kendi şehrinin takımının taraftarı olma durumu çok yadırganır ve de az rastlanılan bir durumdur. Çünkü beyinlere kazılan bir olgu vardır bu tür ülkelerde; kim şampiyon olmuşsa, olmaya devam ediyorsa, kim güçlüyse, kuvvetliyse, kim daha popülerse onun taraftarı olacaksın, sistem bu tür ekonomik olarak egemen takımların üstüne kurulmuştur, devamını ve gücünü böyle takımlardan alır, sistemin gözünde Bursaspor gibi takımların ve taraftalarının bir ehemmiyeti yoktur. Sistem bu tür takımların başarısını istemez, olmaması için elinden geleni yapar, sebebi ise kurulu düzenlerine çomak sokmaktadırlar böylesi takımlar.

Bursaspor; namı diğer “Timsahlar”, Türkiye liginde marjinalitenin sembolü, ikinci el taraftar kitlesine değil de sadece ve sadece kendisine özgü takımını gönülden karşılıksız seven taraftar kitlesine sahip takım, yeşil beyaz renkleriyle attıkları gollerden sonra timsah yürüyüşleri yapan, adı tribün kavgalarına karışan aslında bir imparatorluğa başkentlik yapmış, 1810, 1850 ve 1877 Kuzey Kafkasya halklarının, 1877 Osmanlı-Rus harbi sonunda Lazların, Gürcülerin ve Ahıska Türklerinin kendilerine mesken seçtikleri, 1900’lu yıllarda Balkan savaşlarının akabinde Balkanlardan kopup gelen halkları bünyesine katmış, kültürü ve bilgeliği namı olmuş bir sanayi devi olan şehrin büyük takımı.

1877 Osmanlı-Rus savaşında Hopa’dan göç etmiş bir ailenin “Badişilerin” torunlarından, yüz yılı aşkın bir süredir Bursa’da yaşamış ailenin Hopa görmüş ferdi kalmamış, Laz kültüründen uzak kalmış Bursa’da doğup büyümüş Laz olan Mjvari Poyrazi (Ercan Şen) Bursaspor hakkında şu açıklamalarda bulundu; “Bursa, 2 milyonu aşkın nüfusu ve Türkiye’nin 4. büyük sanayisi ile futbol Süper Liginde ilk dörde oynaması gereken Türkiye’ nin köklü kulüplerinden biridir. 2000 tanesi fanatik olmak uzere 30 bini aşkın kemik ve bir o kadarda pasif taraftarı vardır. Bu taraftar kitlesi diğer Anadolu şehirlerindeki ikinci el taraftar olarak herhangi 4 büyük takımdan birine gönül vermeden veya sempati duymadan sadece Bursamızı destekleyen kişilerden oluşur. Ben de bu taraftarlardan biri olmaktan büyük gurur duyuyorum. Çünkü bu taraftar kitlesi hiçbir şampiyonluk beklentisi olmadan iyi günde, kötü günde her zaman takımının yanında olmuştur ve olmaya da devam edecektir. Kamuoyunda Bursasporlu denince çok kötü bir imaj olması sebebiyle bu imaji düzeltmek bütün Bursaporluların asli görevidir. Öncelikle hepimizin bildiği gibi bundan üç sezon önce çok talihsiz bir şekilde Süper Ligden düşüp iki sene Lig A’da mücadele ettik. Bu yüzden 2003-2004 sezonunu Bursapor için milad alarak kabul edip iki ayrı kısımda anlatmamız gerekir. Miladtan öncesi, “Bursa maç satar dost bildiği takıma yenilir, kendisini kurtardıktan sonra ne yapacağı belli olmayan bir takımdır” gibi maç satan şahısları değil de Bursaspor’u karalayan yargısız infazlardır. Bu tür Bursapor’u karalayan yargısız infazlar benim gibi gerçek Bursasporlu taraftarları feci şekilde üzmüştür. Ancak geçmiste maç satan, entrika yapan yönetici kadroları her zaman iş başına gelmeyi bilmiş, onlar çıkarları uğruna Bursamızı harcarken biz herşeye rağmen takımımızı desteklemişizdir, ancak bunların ezikliği ile her maçta olay çıkarıp kavga ederek kötü bir imaj çizdik taki 2003-2004 sezonuna kadar.

Bir gün geldi baktık ki bazı yöneticilerin yaptığı şikeler bize karşı bir haçlı zihniyeti ile fevkalade uygulanmış ve çok talihsiz bir şekilde ligden düşmüşüz. İşte o zaman anladık ki, spor sadece sportmence yapıldığında güzeldir. Baştan bize kötü bir rüya olarak geldi zannettik ki hemen geri döneriz fakat o entrikacı yönetim zihniyeti takım kurmak yerine lobi yapmakla şampiyon olunamayacağını ancak 1. devre sonunda anlayıp takımı yüzüstü bırakınca Bursasporumuz sahipsiz kaldı. Yönetime aday çıkmadı. Koskoca Bursa şehrinde Bursaspor’u yönetmeye aday çıkmaması bizi derinden üzdü. İşte o sırada bir kişi bu ateşten gömleği giymeye cesaret gösterip bütün camiayi tekrar birleştirdi: başkan Levent Kızıl. Bütün o eski imaji, eski zihniyeti yıkıp taraftarı bilinçlendirip kontrol altına aldı ve o kötü imajı yok etti. Geçtiğimiz iki sezon boyunca Bursaspor taraftarı hiçbir olay çıkarmamıştır. Olay çıkması muhtemel Beşiktaş deplasmanına taraftar götürülmemiş (her türlü baskıya rağmen) iç sahadaki maçta da Beşiktaş taraftarı da stada alınmamıştır. Bu ne kadar eleştiri konusu olsa da sağduyulu bir yöneticinin yapması gereken bir harekettir, bu taraftarını kontrol etmektir. Bugün herkes biliyor ki, tribün terörünün fitilini yakan holiganizmi besleyen yöneticilerdir. İşte milattan sonra bu yönetici portresini inşallah sonsuza kadar Bursaspor’dan sildik.

Bursa şehri Anadolu’dan, Güney Kafkasya’dan, Balkanların neredeyse her kasabasından ve hatta Kırım’dan göç almış bir mozaiktir. Ama herkesin buluştuğu bir çatı var o da Bursaspor. Tribünler takım kazansa da kaybetse de takımını destekler, bizim için takımı sevmek şampiyonluktan öncedir. Şampiyon takımı herkes tutar ama taraftarlık başkadır. Taraftarlık gönül vermektir, taraftarlık 2. ligde 20.000 kombine almaktır, taraftarlık 22.000 kişinin aynı anda ıslıkla marş söylemesidir. İşte Bursasporlu olmak böyle birşeydir. 2006-2007 sezonunda Bursaspor tribün hasılatında Türkiye beşincisi, taraftar ortalamasında da Türkiye dördüncüsü olmuştur. Benim için bu kriter büyük camia olmak için yeterlidir. Elbet bir gün şampiyon olmak isteyen bir yönetim çıkar, ama olmasa da bizim sevgimizde bir azalma olmaz. Gerçek taraftar böyle olmalıdır. Sevginin karşılıksız olanı güzeldir.”



                                                                                                                                                              LAZURİ