ANASAYFA

TİBET SORUNU

Tibet, Çin Halk Cumhuriyeti’nin güneybatısında yer alan özerk bir bölgedir. Başkenti Lhasa, yüzölçümü 1.228.400 km² olan bölgenin kuzeyinde Xin Jiang ve Qimg Hai, doğu ve güneydoğusunda Yun Nan ve Si Chuan, güneyinde ise Myanmar, Burma, Hindistan ve Nepal bulunmaktadır. Kuzey kesiminin yüksekliği ortalama 4.000 metreyi bulan ve güney kesiminde de Everest’in yer aldığı Tibet bu özelliğiyle “Dünyanın çatısı” olarak anılmaktadır.

Çin insanından gerek ırk, gerekse kültür bakımından farklı olan Tibet halkı, geleneksel olarak Dalai Lama adı verilen dinsel önder tarafından yönetilmekteydi. Tibet 18. ve 19. yüzyılda Çin'in etki alanı içinde sayılmaktaydı. Ancak, 1913-1950 yılları arasında zayıf Çin yönetimi Tibet’teki askeri varlığını sürdürememiş ve bundan yararlanan Dalai Lama, uzun süre ülkesinin tam bağımsızlığının uluslararası alanda tanınması için çok çaba göstermişse de başarılı olamamıştır. Çin Halk Cumhuriyeti kurulduktan sonra, Çin'in bir askeri harekatından endişelenen Dalai Lama hükümeti, 1950 Nisan'ında Çin ile ilişkilerinin düzenlenmesi için girişimlerde bulunmaya başlamıştır. Bu girişimlere cevap olarak Pekin hükümeti, Tibet'in Çin'in bir parçası olduğunu, coğrafi konumu yüzünden Çin ordusunu engellemeyeceğini ve İngiliz yada Amerikan yardımına güvenmemelerini açıkladı. 24 Ekim 1950 tarihinde ise, Tibet'i "anayurdun büyük ailesi" içine almak ve Çin "ulusal savunma çizgisini güçlendirmek" gerekçesiyle, Tibet'i doğrudan işgal etmeye başladı. İşgal hareketine en büyük tepki, doğal olarak Tibet hükümetinden ve işgal gerçekleştiği taktirde Çin'le sınır komşusu olacak Hindistan'dan geldi. Çin hükümeti önce Tibet'in yönetimine hoşgörülü davrandı. Ancak daha sonra isyanlar bitmeyince baskı politikası başladı. Bu baskı, isyanın tüm Doğu Tibet'e ve oradan da başkente sıçramasına yol açtı. Başkaldırı, 1959 Mart'ında Çin garnizonuna saldırı olayında doruk noktasına ulaşınca, Çin harekete geçti ve kanlı çarpışmalar sonucu tüm Tibet'e egemen oldu. Dalai Lama ise Hindistan'a kaçtı. Bu gelişmeler, ilerde ortaya çıkacak olan Çin-Hindistan çatışmasının temelini oluşturmuştur.

Çin yönetimi Tibet’i dini aristokrasinin egemen olduğu bir toplum, Dalai Lama’yı ise batı dünyasının bir kuklası olarak görmektedir. Tibetliler en büyük desteğini batılı ülkelerden almaktadır. Batılı ülkeler Tibet sorununu Çin’e karşı kullanabilecekleri bir koz olarak değerlendirmektedirler. Ancak günümüz konjonktüründe hiçbir devlet Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyinin veto yetkisine sahip 5 ülkesinden biri olan Çin yönetimi ile ters düşmek istememektedirler. Tibet ve Çin yönetimi arasındaki sorunun çözümü ancak hükümetler arasında görüşmelerin yapılmasıyla mümkün olacaktır.



                                                                                                                                                              LAZURİ