TERKEDİLEN LAZ DEĞİRMENLERİ



Değirmen inşa edilecek yerde mutlaka dere olmalıdır. Derenin kenarında kurulmalıdır. Derenin kenarında kurulması uygun değilse, kanalla suyu uygun yere getirirler ve değirmeni orada kurarlar. Su kanaldan gelir ve kanal oluğunaa gider, kanal oluğundan da “ğurni” denilen değirmen oluğuna gider. Değirmen oluğunda “spina” denilen suyu incelten ve çarka çarptıran huni biçiminde lüle vardır. Lüleyi ağaçtan yaparlar. Matkapla oyarlar, suyun geldiği kısım geniş, çıktığı kısım dardır yani huni gibidir. Çarkın kanatları vardır. Lüleden çıkan su kanatlara çarpar ve çarkı döndürür. Çark çeliğin üzerinde döner. Erken aşınmaz, sağlamdır.

Ağaçtan çarkın içinde “lapira” denilen demir mil vardır. Demir milin başına “akvi” denilen bir dişli takılıdır. Dişlinin üzerinde öğütücü taş bulunur. İki çeşit dişli vardır. Bir çeşidinde iki köşe olur, başka bir çeşidinde dört köşe vardır. Üç köşeli olanı yoktur, ben hiç görmedim. Rahmetli dedemin çaktığı dişlileri bilirim. İki köşeli ve üç köşeli. Dişli sağlam olmalıdır, öğütücü taşı döndürebilmelidir, taşın üstesinden gelebilmelidir. Bu yüzden dişliyi çelikten ya da sağlam demirden yaparlar.

Alttaki taş tabana sabitlenmiştir, oynamaması gerekir. Sabit taşın ortasında oyuk vardır, buna “guri” denir. Milin kalınlığı oyuğa uygun olmaz. Oyuk büyük olur. Mısırın arasına girmemesi ve dereye dökülmemesi için sabit taşın oyuğuna tıpalar sıkıştırılır. Mil tıpaları aşındırdığı ve bollaştırdığında tıpa tıkama işlemi yenilenir.

Adamın biri değirmene öğütülmek üzere mısır koymuş. Sonra taşın kenarına oturmuş ve uyuyakalmış da güneşleniyormuş. Meğer sabit taşın oyuğu tıpasızmış ve mısır dereye dökülüyormuş. Erkek mi kadın mı birisi: “Sen ne yapıyorsun? Mısır oyuktan dökülüyor da burada neden oturuyorsun?” deyince adam; “Ben kendi borcumu yaptım, mısırı doldurdum, şimdi değirmen borcunu ödüyor ve mısırı öğütüyor!” demiş.

Öğütücü taşın üzerinde duvara yakın tarafta “modini” denilen ters piramit biçiminde ahşap kap vardır. Ahşap kap da huni gibidir fakat yuvarlak değil dört köşelidir. Arka kısmı duvara sabitlenmiştir, ön kısmı duvardan duvara gerilmiş ağaca çakılıdır. Kaba “puti” denilen 16 kilogramlık ölçü biriminden iki, üç, beş, on ölçek sığabilir. Küçük değirmenin küçük kabı olur, büyük değirmenin büyük kabı.

Ahşap kabın altına “kaiki” denilen ahşap oluk bağlıdır. Ahşap oluk, su oluğunun benzeridir ama mısırın dökülmemesi için arka tarafı kapalıdır. Mısır, kaptan oluğa, oluktan taşın deliğine ardı sıra iki-üç tane şeklinde dökülür.

Ahşap oluğun ön kısmındaki iki uca da ip bağlıdır ve ipin ortasında da diğer ip takılıdır. Bu ipin öbür ucu, üst tarafta gerili ağaca (ahşap kabı tutan ağaç) çakılı iki çiviye bağlıdır ve ipin ucuna ağır bir taş asılıdır, mısırın akışı kesilmesin, oluk aşağıya inmesin ve mısır taşın deliğine çok dökülmesin diye. Bu ip, düzeneği ayarlamak içindir: kalın un öğütülmek istenirse oluk aşağıya indirilir ve mısırın deliğe bol dökülmesi sağlanır; ince un öğütülmek istenirse oluk yukarı kaldırılır ve deliğe mısır az dökülerek ince un öğütülür.

Ahşap oluğun kenarı oyuktur ve çubuğun bir ucu bu oyuğa takılıdır, diğer ucu tabana sabitlenmiş tahtanın oyuğuna iliştirilmiştir. Bu çubuğa “orakaloni” denilen titreşimi sağlayan âlet takılıdır. Bu âletin diğer ucu öğütücü taşın üzerindedir. Taş döndüğünde âleti titretir, âlet de oluğu oynatır ve kaptan oluğa gelen mısır taşın deliğine dökülür ve öğütülür.

Taşın ön kısmının altında unun döküldüğü bölüm vardır. Taşın öğüttüğü un süpürgeyle süpürülür ve bu bölümde biriktirilir. Bölmede biriken un tahta kürekle sepete veya çuvala doldurulur. Sırt sepeti, yabani fındık veya orman sarmaşığından örülür. Sarmaşıktan örülen sepete “omkirale” denir. Sepet sarmaşıkla sıkı örülür ve un dökülmez. Çuvalın başına çember takılır ve un rahat doldurulur.

Üç çeşit un vardır: “gurişi mkiri” denilen oyuk unu ve “galeni mkiri” denilen dıştaki un. Oyuk unu ince olur, hafif olur ve taşın kenarına dökülür. Taş uzağa savurmaz. Kalın un taşın uzağına dökülür. Üçüncü çeşit un ise “kertsela” denilen pul undur. Doğal olarak mısırın da zar şeklinde pulu vardır. O daha uzağa dökülür. Üç kat un dökülür: oyuk unu, kalın un ve pul un. İnce mısır ununu taşın rüzgârı uçurur (taş döndüğü için rüzgâr oluşturur) ve duvarlara, tahtalara yapışır. Ona da “kidaş mkiri” yani duvar unu denir.

Öğütülecek unun kalınlık veya incelik ayarını yapmak için öğütücü taşın tabanı yakınında “yedazale” denilen ayarlama aparatı bulunur. Bu aparatın aşağıdaki ucu, çarkın üzerine oturduğu ağacın ucuna çakılıdır. Aparatın üstteki ucuna genişçe demir çiviye benzer şekilde takoz konulmuştur, takozu itince öğütücü taş yukarı kalkar, dışarı doğru çekince taş aşağı iner. Kalın un istenirse takoz ileri sürülür, ince un istenirse dışarı doğru çekilir. “Burğuli” denilen kalın öğütülmüş mısır unu istenirse takoz daha yukarı kaldırılır.

Yedazale denilen aparat sadece unun incelik ve kalınlık ayarı için kullanılmaz. Her zaman kurutulmuş mısır olmayabilir. Bazen mısır ıslak olduğunda, öğütücü taşın oyuğuna yapışır ve taşın dönmesine engel olur ve bu yüzden taş iyi öğütemez. Bu durumda yedazale yukarı kaldırılır, üstte tutturulur, taş hızla döner ve deliğe yapışan ıslak unu söküp atar. Bu işleme, taşın boğazının temizlenmesi adı verilir.

Değirmen taşı uzun zaman döndüğünde ve taş aşındığında, öğütücü taşı sökerler ve sabit taşla birlikte üzerinde kanal açarlar, taşları işlerler, diş yaparlar. Tarağı çelikten yaparlar. Tarağın her ikisi de keskin uçlarından biri sivridir, diğeri yassıdır. Taşın deliğine sivri ucuyla diş yaparlar, taşın kenarlarına yassı ucuyla şekil verirler.

Değirmen kanalına süzgeç konulur. Tırmık da denir, süzgeç de denir. Tırmık gibi üzerinde sıralı çubuklar veya demirler bulunur. Derenin getirdiği yaprak, yonga değirmen lülesini tıkamasın diye tırmık konulur. Değirmen oluğuna da süzgeç konulur. Değirmende genellikle sadece kanalda süzgeç bulunur. İki aşamalı süzgeç konulması, derenin getirdiği yaprak, yonga, çubuk gibi şeylerin ilk süzgeçten kaçması hâlinde ikinci süzgeç tarafından tutulması açısından yararlıdır.

Süzgecin olduğu bölümde, kanalın her iki tarafına iki parmak kalınlığında çubuk çakılır. Buna “golakvatoni” yani yatay kesenek denir. Değirmen durdurulmak istendiğinde keseneğe ahşap tahta takılır ve suyun oluğa akması engellenir, su kenardan akar.

Öğütülecek mısır bitince, taş boşa dönmesin diye lülenin olduğu kısıma “gekvatale” denilen durduraç konulur. Sağlam tahtadan yapılmıştır ve çarkın kenarına saplı ağaçta ucu kopuk hâldedir. Dönmesi için bir çiviyle çakılıdır. Diğer ucu lülenin yanına saplı iki çubuğa takılıdır. Tahtadan olan bu ucuna tel takılıdır, telin diğer ucu ahşap kaba benzer küçük dört köşeli huniye bağlıdır. Bu huni ahşap kabın içinde bulundurulur. Kabın içindeki mısır bitmek üzereyken küçük huni yerinden çıkar, durduraç ağır olduğu için mısır tükenince ağırlığının etkisiyle değirmen lülesine sarkarak suyu keser. Değirmen durur, boşa dönmez ve taş kırılmaz.