ANASAYFA

ÇİNİ, BİNALARI ESTETİK KILIYOR

Çini kavramı genellikle mimariye bağlı yapıtlarda kullanılmakta, günlük yaşamda kullanılan kaplara ise seramik denilmektedir. “Çini” kelimesinin 'i' ilgi harfiyle türetilmiş olması ilk bakışta çiniciliğin Çin'den geldiği kanısını uyandırmaktadır. Çiniciliğin Osmanlılara özgü bir sanat olduğu sanat tarihi uzmanlarınca kabul edilmektedir. Mimaride kullanılan çiniye 18. yüzyıla kadar "Kaşi", çini eşyaya (tabak, vazo, kase vb.) de “Evani” adı verilmekteydi. O dönemde Çin'den ithal edilen porselenlerin ün kazanmalarından ötürü, Osmanlı yapısı "Kaşi" ye kalitesinin yüksekliğini vurgulamak için “Çini” denmeye başlanmıştır.

Orta Asya'da gelişen seramik sanatının bir kolu olan çinicilik, Selçuklularla Anadolu'ya girmiştir. Osmanlılarda mimari süslemede çok önemli yeri olan çini, cami, medrese, türbe, sarayları süslemekte kullanılmıştır. İlk Osmanlı devri çinileri Selçuklu geleneğinin devamıdır. Figürlü geometrik yazı, nebati süslemelerle sarı, yeşil renkler farklı kullanılmıştır. Bizanslılar zamanında bir seramik merkezi olan İznik, Osmanlı İmparatorluğunun da en önemli çini merkezi olarak 14. yüzyıldan, 18. yüzyıla kadar üstünlüğünü korumuştur. 17. yüzyılda önemini yitiren İznik atölyeleri yanında Kütahya'da İznik tekniğine erişememekle beraber 15. yüzyıldan itibaren bir çini, seramik merkezi olarak varlık göstermiştir. Kütahya işi seramikler mavi, kırmızı, sarı, mor, yeşil renklidir.

18. yüzyılda bölgesel özellik gösteren Çanakkale seramikleri ortaya çıkmıştır. Osmanlı döneminde daha çok saray, cami, medrese, türbeler için üretilen seramikler, 17. yüzyıldan sonra yozlaşmaya başlamıştır. Cumhuriyet dönemine kadar Kütahya, Çanakkale seramikleri, Fransa'dan çamuru getirilerek yapılan Yıldız porselenleri görülmektedir. 18. yüzyılda İznik'teki çinicilik sanatı tamamen kaybolmuştur. Aynı yüzyılda en güzel örneklerini veren Kütahya çinileri, bu yüzyıl sonunda gerilemeye başlamış, 19. ve 20. yüzyılda eski İznik çinileri motiflerinin taklitlerine dönülmüştür. Günümüzde çini merkezi Kütahya'dır. Burada daha ziyade Selçuklu renk, desenler taklit edilerek üretim yapılmaktadır.

Çini süsleme sanatı ile renk unsuru çok renkli olarak mimari ifadeye katılan bir boyuttur. Çini sanatının bazı özellikleri şunlardır:

- 900°C dolaylarında bir ısıda fırınlarda pişirilen çini levhalar, çiniyi süslemenin en kalıcı unsuru haline getirmiştir. Çini üzerinde yer alan süsleme desen olarak sonsuzluğa uzanan bir süreklilik kazanır.
- Alt bünyede mevcut olan quartz gibi hammadelerin dağılımı sayesinde sesi absorbe eder.
- Sır tabakasındaki yansıtıcı özelliği sayesinde ses dalgalarının homojen dağılımını sağlar.
- Bileşiminde kullanılan malzemeler ile ısı yalıtımını sağlar, kullanılan mekanları yazın serin, kışın ılık tutup nefes almasını sağlar.
- Sır tabakasındaki parlaklık, ışığı bir miktar absorbe ederek sır altındaki renklerin canlı ve parlak görünmesine ve ışığın doğru yansımasını sağlarken kullanılan alanları olduğundan geniş, yüksek ve ferah gösterir.
- Yüzeyinde su tutmaz, bakteri oluşturmaz, küf oluşumunu engeller.
- Çinilerde kullanılan boyaların bileşimleri yüzyıllar boyu canlılığını korumak üzere orjinaline en uygun şekilde formüle edilerek yarı kıymetli taşların renklerini yansıtmaktadır.



                                                                                                                                                              LAZURİ