ANASAYFA

BAĞLILIĞIN SİMGESİ: AKİDE ŞEKERİ

Bizim için tatlının ve şekerin özel bir anlamı vardır. Tatlıyı çok severiz. Günümüzde pek çok şeker çeşidi bulunsa da geleneksel bir şeker var: akide şekeri. Özel tadı ve kokusuyla, akide şekerini üç yüz yıllık bir geçmişi var. Günümüzde yüzlerce şeker çeşidi bulunmasına rağmen, akide şekeri hâlâ şekerlerin sultanıdır. Eskiden, kelle şekeri olarak bilinen kaliteli şekerler havanda dövülüp, odun ateşinde, bakır kazanlarda eritilip pişirilirmiş. Soğurken, şeker ağdasına gülsuyu, bergamut, portakal, limon, çilek gibi meyve usareleri, tarçın, gül, nane gibi kokular ile fındık, susam gibi kuruyemişler katılarak çeşitli tat ve görünümlerde akide şekeri imal edilirmiş.

Akide sözcüğünün anlamı; bağlılık, birbirinden ayrılmamak. Osmanlı ülkesinde ulufe günü, yeniçerilere üç aylıkları verildikten sonra saray avlusunda bir de ziyafet veriliyordu. Bu yemek esnasında yapılan akide şekeri sunumuysa, kapıkulu askerlerinin aldıkları ücretler ve yemeklerinden memnun olduklarını gösteren sade ama ilginç bir gösteriydi. Osmanlı kararnamelerine göre sadrazam ve divanı hümayun üyeleri öncelikle askerin yemeğini tadarlar, bundan sonra kendilerine tabaklar içinde şekerler sunulurdu. Bu askerlerin bir şikayetinin bulunmadığının, sultana bağlı olduklarının kesin kanıtıydı.

Saray helvahanesinde yapılan ve 'mangır'a benzeyen bu şekerler, verileceği kişiye göre farklı ağırlığa sahipti. Dirhem (3,2 gr) hesabıyla sadrazama 500, diğerler vezirlere ve yeniçeri ağasına 300 dirhem olarak veriliyormuş. Bu işlem bittikten sonra divan önünde "Fetih suresi" okunurmuş. Bu gelenek ile akide şekeri halkın sevinç, refah ve birliğinin sembolü oldu uzun yıllar boyunca. Daha sonraları akide şekeri mevlit geleneğimiz ile de anıldı. Mevlit sonrasında mevlit şekeriyle birlikte akide şekeri de verilmeye başlandı. Akide şekeri, çayın yanında da kullanılır. Çaya şeker koymak yerine, çayı ağzımıza atacağınız bir akide şekeriyle de tatlandırabiliriz. Ayrıca akide şekeri ev yapımı pastalarda krokan olarak da kullanılabiliyor.

Kaynakların yazdıklarına göre, şekeri Hintliler bulmuş. Çinliler Hintlilerden, Persler ve Araplar da Hindistan'da öğrenmişler şekeri. Avrupalılar Haçlı seferleri sırasında tanımışlar şekeri. Türkler oldukça geç öğrenmişler şekeri. Bunu, 14'üncü yüzyılın başında Anadolu'yu dolaşmış olan İbni Batuta'nın seyahatnamesinden öğreniyoruz. Şeker üreten fabrikalar Avrupa'da 18'inci yüzyılda kurulmuş. Türkiye’de ilk şeker fabrikası 1926'da kurulmuş. Bekir Efendi, 1777 yılında çalışmak için Kastamonu’dan İstanbul'a gelmiş. Bekir Efendi Bahçekapı'da, imalathanesi de içinde küçük bir dükkân olarak kurmuş ve şeker ve lokum üretmeye başlamış. Bekir Efendi’nin, yaptığı güzel ve lezzetli şeker ve lokumlar sarayın dikkatini çekmiş. Bunun üzerine padişahın fermanıyla sarayın şekercibaşısı olmuş. Daha sonra hacca giden Bekir Efendi, "Şekerci Hacı Bekir Efendi" adıyla tanındı.

Meşhur akide şekerinin mucidi Hacı Bekir Efendi mi? Hayır. Akide şekeri, Osmanlı sarayında Hacı Bekir Efendi’den önce de yapılıyordu. Ancak o zaman yapılan akide şekeri, onun ürettiği gibi değilmiş. Akide şekeri, o zaman mangır denilen büyük demir paraların biçiminde yapılıyormuş. Kaynamış şeker, mermerden yuvarlak kalıplara damlatılıyormuş. Mangır şekli olan akide şekeri yapılıyormuş. Bunlar, Hacı Bekir Efendinin ürettiği akide şekerlerinde olan şeffaflığa ve biçime sahip değilmiş. Hacı Bekir Efendi, şekere çeşitli şekiller de vermiş. Ne var ki akide şekerini yapmak, o dönemde ithal edilen rafine şekerle yapılabilmiştir.

Şekerci Hacı Bekir lezzeti hâlâ yaşatıyor. Bahçekapı'da, ilk kurulduğu yerdeki dükkânda Türkiye'nin en eski firması olarak hizmet vermeye devam ediyor. Şekerci Hacı Bekir Efendi'nin evlatları, torunları, firmayı bugüne kadar yaşatmışlar. En son, Ali Muhiddin Hacı Bekir'in 1974 yılında vefatından sonra, kızları işi devralmış. Firmanın başına daha sonra Ali Muhiddin Hacı Bekir'in damadı M. Doğan Şahin geçmiş. Şekerci Hacı Bekir Efendinin, Maltalı ressam Preziosi tarafından yapılan ve “Şekerci” adını taşıyan resmin aslı günümüzde Louvre Müzesi'nde sergilenmektedir.



                                                                                                                                                              LAZURİ