ANASAYFA

ŞEHİD ŞEYH SAİD

Şeyh Said, 1865 yılında Erzurum’un ilçesi Hınıs’a bağlı Kolhisar köyünde dünyaya geldi. Babasının adı Şeyh Mahmut Fevzi’dir. Dedesi Seyyid Haşim, Osmanlı Padişahı 4. Murat döneminde 1639 yılında şehid edilmiştir. Babasının ölümünden sonra bu büyük ailenin bütün sorumluluğu Şeyh Said’in üzerine kaldı. Şeyh Said’in ailesi çok zengindi. Sürüleri vardı ve bu sürülerini Erzurum’dan Halep’e, Musul’a, Şam’a kadar götürüyordu. Şeyh Said bu arada hem ticaret yapıyor hem de gittiği yerlerde insanlarla ilişki geliştiriyordu. Bundan dolayı onu tanıyanlar ve sevenler çoktu. Kürdistan’da bir çok insan onun etkisinde kalıyordu. Birinci Dünya Savaşı sırasında bir çok Kürt, yerinden yurdundan göç ettirildi. Bu dönemlerde Osmanlı, onu ve ailesini de sürmek istedi ama Şeyh Said’den çekindikleri için ona ve ailesine karışamadılar.

Şeyh Said ilim öğrenmek için medreseye başladı. Muş, Malazgirt, Hınıs ve Palu’da eğitimini tamamladı. Şeyh Said bilinçli ve akıllı bir insandı. Köy köy gezip İslamî ve millî mücadele bilincini insanlara vermeye çalıştı. Kürdistan Teali Cemiyeti’ne üye oldu. Osmanlı’nın yıkılıp Cumhuriyet’in kurulmasıyla beraber Cumhuriyet’in kurucuları gerçek yüzlerini göstererek İslâm ve Kürt karşıtlığına dayalı politikalarını gün yüzüne çıkardılar. Bu da Şeyh Said’in çabalarını artırdı. O, bu durumda artık yerinde duramazdı. Gün çalışma günüydü.

Şeyh Said hazırlığını yapar ve evden çıkacağı zaman hanımı şöyle der: “Sen bizi kime bırakıp gidiyorsun?”. Bu soru karşısında Şeyh Said tarihi cevabını verir: “Eğer ben ve bu bastonum yalnız da kalsak yine bu kâfirlere karşı çıkacağım. Ne ben Hz. Hüseyin’den daha değerliyim ne de benim ailem onun ailesinden daha kıymetlidir. Eğer ben bu kâfirlere karşı çıkmazsam zebaniler sarığımdan tutup beni cehenneme atarlar, siz o zaman bana yardım edebilecek misiniz? Onlar bana demezler mi; ey Said, Allah o kadar mal mülk verdi sana. Sen Allah için ne yaptın? Bunlar Allah’ın emirlerini ayaklar altına almışlar.”

“Evet ben cihada başladım ve korkanlar, cihat edemeyecekler, hastalar gelmesinler. Bu yol korkakların yolu değildir! Kardeşi Bahaddin ise ona şöyle der: “Ağabey, sen biliyorsun Kürt halkı bilgi yönünden pek gelişkin değil. Sen başaramazsın.” Şeyh Said’in cevabı takdire şayandır: “Bahaddin, Bahaddin! Hiç merak etme ben Amed’de asılacağım, sen de Kuran’ın üzerinde şehit düşeceksin. Hz. Hüseyin de nerede şehit düşeceğini bilmiyordu. Ama onlar için her şeyden önemlisi Rablerine olan sevgiydi.”

28 Haziran 1925’te asılacağı sırada bir kağıdın üzerine Arapça şöyle yazıyordu: “Değersiz dallarda beni asmanıza pervam yoktur. Muhakkak ki ölümüm Allah ve İslâm içindir.” İlmik boynuna geçirildikten sonra, Kürtçe söylediği son söz ise; “Şu anda fani hayata veda etmek üzereyim. Halkım için feda olduğuma pişman değilim. Yeter ki torunlarım düşmanlarıma karşı beni mahcup etmesinler.”

“Arkamızdan ağlayıp da zalimleri sevindirmeyin. Kıyamımızı iyi anlayın ve bizden sonrakilere anlatın.”



                                                                                                                                                              LAZURİ