ANASAYFA

YÖK 25 YILDIR ADALETİ YOK EDİYOR

Türkiye’de yükseköğretim, 1981 yılında çıkarılan 2547 sayılı Yükseköğretim Kanunu ile akademik, kurumsal ve idari yönden yeniden yapılanma sürecine girmiştir. Yükseköğretim Kurulu, Türkiye Cumhuriyeti'nin 1982 Anayasası ile belirlenen yükseköğretim sistemine göre oluşturulan Anayasal bir kuruluştur. 2547 sayılı kanunla Türkiye’deki tüm yükseköğretim kurumları Yükseköğretim Kurulu (YÖK) çatısı altında toplanmış, akademiler üniversitelere, eğitim enstitüleri eğitim fakültelerine dönüştürülmüş ve konservatuarlar ile meslek yüksekokulları üniversitelere bağlanmıştır. Böylece, kanun hükümleri ve Anayasa’nın 130. ve 131. maddeleriyle kendisine verilen görev ve yetkiler çerçevesinde özerkliğe ve kamu tüzel kişiliğine sahip bir kuruluş olan YÖK, tüm yükseköğretimden sorumlu tek kuruluş haline gelmiştir.

12 Eylül rejiminin bir parçası olan ve 6 Kasım 1981 tarihinden beri 25 yıldır üniversitelerin üzerine bir kabus gibi çöken YÖK, anti-demokratlığın, adaletsizliğin, baskıcılığın sembolü haline gelmiştir. Kurulduğundan beri çeşitli öğrenci grupları tarafından hemen her yıl protesto edilen YÖK, Türkiye’de şu an mevcut olan 70’i devlet, 22’si vakıf olmak üzere toplam 92 üniversiteyi yöneten yegane kurumdur. Bazı sivil toplum örgütleri, üniversite öğretim görevlileri ve üyeleri tarafından da karşı çıkılan YÖK, 22 üyeden oluşmaktadır. Bunlardan 7’sini Cumhurbaşkanlığı, 7’sini Başbakanlık, 7’sini Üniversitelerarası Kurul, birini de Genelkurmay Başkanlığı atamakta, tüm üyelerin Cumhurbaşkanı tarafından onaylanmaktadır.

Türkiye Cumhuriyeti anayasası, kanunlar, uluslararası hukuk ve sözleşmelere göre eğitim ve öğrenim hakkı ile inanma ve inandığı gibi yaşama hakkı, insanların engellenmesi mümkün olmayan en temel haklarından biridir. YÖK’ün üniversitelerde başörtülü öğrencilerin okumasına izin vermemesi, öğrenim hakkının gasp etmesi ve adaleti yok etmesidir. Hukuka ve insan haklarına aykırı bu uygulamalar, Türkiye'nin uluslararası itibarını zedelemekte, toplumsal barışı bozarak sosyal bağlarımızı zayıflatmaktadır. Bilim ve teknoloji üretimiyle gündeme gelmesi gereken üniversiteler, ne öğrenciler arasında, ne de öğrencilerle öğretim üyeleri arasında, ne de toplumda bir başı örtülü-başı açık sürtüşmesi bile olmadığı halde bu tür yakışıksız görüntülerle yıpranmaktadır. Hukuken çözülmüş bu problem, siyaseten de hayata geçirilerek sosyal barışın sağlanması Hükümet, Meclis, YÖK gibi tüm kurum ve kuruluşların görevidir.

Günümüzde üniversiteler, öğrencilerin fikir üretmediği, ülke ve dünya sorunlarına karşı duyarsızlaştığı yerler haline gelmiştir. YÖK özgür, demokratik, adil ve bilimsel bir yapıya kavuşturulmalıdır. Üniversiteler halka açık ve halkın yararına hizmet sunan kurumlar haline getirilmelidir. İktidarların politik etkilerinden, rektörlerin rant kavgalarından ve vakıfların ticari kaygılarından arındırılmalıdır. Böylece yükseköğretim gerçek anlamıyla özerk ve demokratik yapıya büründürülmelidir.



                                                                                                                                                              LAZURİ