ANASAYFA

İŞİTME ENGELLİLERİN SES KAYNAĞI: İŞARET DİLİ

İşitme engelli kimselere ilişkin olarak hiç kimse doğru bir şey bilmediği için, Türkiye’de yaşayan işitme engellilerin sayısı hakkında, hiç kimse bir şey söyleyemez. Birleşmiş Milletlere göre, Türkiye’de iki milyon beş yüz bin işitme engelli insan var. Ancak Milli Eğitim Bakanlığına göre, bu sayı o kadar değil, dört yüz bin. Milli Eğitim Bakanlığı raporunun verdiği bilgiye göre, bu dört yüz bin işitme engelli insandan yüz yirmi bini çocuktur. Onlardan da sadece yedi bini okula gidebiliyor.

Duyma ve konuşma problemi olan insanların kullandığı işaret dili de, bir ülkeden diğerine farklıdır. Bunun için de, kendilerinin işaret dillerini kullanan bir İngiliz ve bir Alman işitme engelli birbirlerini anlayamazlar. Bu işaret dilleri arasındaki farklılık, İngiliz ve Alman dilleri arasındaki fark kadardır. Ancak her işitme engelli, kendi ülkesinin işaret dilini bilen kimseyle çok iyi anlaşabilir. Ne var ki, Türkiye’de, ulusal bir işaret dili yoktur. Ülkede yaşayan işitme engellilerin sayısını bilmeyen Milli Eğitim Bakanlığının, işitme engellilere öğretmek için, ulusal bir işaret dili ve kitapları da yoktur; bir tek kitabı var. O da 1995’te yayınlandı. Ulusal bir işaret dili olmadığı için, işitme engelliler okuluna giden şanslı ancak bahtsız birkaç çocuk işaret dili öğrenemiyor. Ulusal bir işaret dili olmadığı için de, işitme engelli insanlar birbirleriyle konuşamıyorlar. İş böyle olunca da, bir sınıftan diğerine, bir okuldan diğerine onlarca işaret dili konuşuluyor Türkiye’de. İyice görülüyor, Türkiyeli işitme engellilerin sahibi yok bu alanlarda. Onun için de; Türkiye, diğer ülkelerden elli defa geri.

İşaret dili işitme engelli insanların dilidir. İşitme engelliler, ellerini ve yüz mimiklerini ve işaretlerini kullanırlar. Bilindiği gibi, işaret dilinin de grameri vardır ve kolay ve yüzeysel bir dil değildir. Her işaret dili ulusal olur. Her ulusal işaret dili, konuşulan sözsel ulusal dile benzemez. Ulusal bir işaret dili; bu ulusal işaret dilinin kullanıldığı ülkenin, sözsel ulusal diline benzemeyebilir. İşaret dilini çocuğa beş yaşına kadar öğretmek gerekir. Beş yaşından sonra öğretim çok zor olur. Bu yaşa kadar işaret dilini öğrenememiş, çocukların dili ve bu dille öğrenme şansları çok azdır. Sözsel dilde, işaret dili gibi aynı nörofizyolojik aşama ve aynı lokalizasyona sahiptir. Araştırmacılar böyle söylüyorlar.

Türkiye’nin ulusal işaret dilinin tarihçesi hakkında da fazla bir bilgimiz yok. Onun sebebi de, arşiv alanında çalışacak kimsenin bulunmamasıdır. Sağırlarla ilgili olarak çalışan, ancak Osmanlıca da bilen kimse olmadığı için, bu ülkenin işaret dilinin tarihçesi hakkında yeterince bir şey bilmiyoruz. Ancak bazı haberlere sahibiz. Utanç verici bir konudur, onlar da yabancılardan duyduklarımızdır. Osmanlı ülkesine ilişkin yazan yazarlar ve Evliya Çelebinin yazdıklarından öğrendiğimiz kadarıyla, 1500 yılından 1700-lı yıllara kadar Osmanlı sarayının, mahkemelerde çalıştırmak için işitme engelli personeli vardı. Bu insanlar işitme engelli oldukları için duyamıyorlardı; dil bilmedikleri için de davalar hakkında kimseye bir şey anlatamıyorlardı. Yine bu dönemlerde, öğretilen ve kontrol edilen bazı işitme engelli çocuklar, birbirleriyle saray iktidar kavgası olan kimseler tarafından bu alanda ispiyonaj ve casusluk için kullanıldılar. Bu çocukların çoğu, başka ülkelerden çalınmış devşirme çocuklardı.

Modern bakışla ilk sağırlar okulu 1902 yılında, İkinci Abdülhamidin iktidarı döneminde açıldı. Okul, İstanbul’un Yıldız adlı bölgesinde kuruldu. Dolayısıyla da Yıldız Sağırlar Okulu adını taşıyordu. Yukarıda dediğimiz sebeplerden; iyice bilmiyoruz, ancak bu okulda kullanılan Osmanlı işaret dili, Türkiye’nin şimdiki, ancak ulusal ve resmi olmayan işaret dillerinin kaynağı olarak sayılabilir. Osmanlı işaret dilinin alfabesinin; şimdiki, ancak ulusal olmayan farklı işaret dillerinin alfabelerinden farklı olduğuna inanılıyor. Ne var ki, 1953 yılında çıkarılan ulusal eğitim kanunuyla, bu işaret dili yasaklandı. Okul, İstanbul’un Yıldız semtinden Fatih semtine taşındı. Yıldızın arşivi de Fatih Sağırlar Okulu’na devredildi.

İşitme engelli çocukların anne ve babaları, yüzde 90 oranında duyma problemi olmayan insanlardır. Daha doğru söyleyişle, sağırlık genetik bir hastalık değildir. Beş yaşa kadar, aparat yardımıyla sözsel veya işaret dilini öğrenememiş çocuğun aklı, bedensel ve duygusal gelişimi risk altındadır. Beyin ve nörolojik hücreler eksik kalır. Okuma ve yazma eksik kalır. Diğer dili öğrenmek de zorlaşır.

Türkiye’de, günümüzde ulusal ve resmî bir işaret dilini bazı kimselerin hazırlamak için çalıştığı haberleri duyuluyor. Ancak sahipsiz işitme engelli insanlar ne zaman gülümseyecek, kimse bunu bilmiyor.



                                                                                                                                                              LAZURİ