ANASAYFA

"İSTEDİĞİ RUSYA'YI YARATTI"

Muhafazakar eğilimiyle bilinen saygın İngiliz gazetesi The Daily Telegraph’ta yayınlanan bir başyazıda, Putin döneminde Rusya’nın yeni yönelimleri ele alındı. Makalede Putin’in, Yeltsin iktidarından devraldığı Rusya’yı nasıl istediği şekle büründürdüğü anlatılıyor. Makale, demokratik hak ve özgürlükler açısından Putin yönetimine eleştiriler içeriyor.

Yaklaşık yedi yıl önce, Rusya’nın devlet başkanı olmasının arifesinde Vladimir Putin, Milenyum Manifestosunu yayımlamıştı. Komünizmin çöküşü ve Yeltsin yıllarının karmaşasının ardından bu manifesto, Rusya’nın büyüklüğünü yeniden inşa etmenin reçetesiydi: itibarini yitiren Bolşevizmle Batılı liberal demokrasi arasında bir “üçüncü yol” öneriyordu. Meselenin odağında, devlet gücünün tekrar inşa edilmesi vardı; zira devletin şiddet tekeli, 1990’larda mafya, siyasi hırs sahibi oligarklar, medya baronları ve yerel valilerden menkul bir bileşimin meydan okumasıyla yüz yüze kalmıştı. Şimdi ikinci başkanlık dönemini yarılamışken, Rus liderin bu projesini neredeyse tamamladığını düşündüğüne kuşku yok.

Oligarklar etkisizleştirildi, medya sansürlendi, valilere diz çöktürüldü. Ekonomik bakımdan devlet gücü, petrol ve doğalgaz üretimi üzerindeki kontrolün sıkılaştırılması sağlanarak ayağa kaldırıldı. Avrupa, doğalgaz tedarikinin yaklaşık dörtte biri için Kremlin’e muhtaç, giderek de artan bir oran bu. Geçen temmuzda Putin, St. Petersburg’daki G-8 zirvesine ev sahipliği yaptı ve gelecek yıl için Rusya’nın Dünya Ticaret Örgütü’ne uzun süredir ertelenen katılımına tanık olunacak. Moskova hem ülkede, hem de ülke dışında Yeltsin dönemine kıyasla çok daha sağlam bir izlenim veriyor. Ancak dönüşümün bir de arka yüzü var. Putin iktidarındaki Rus demokrasisi, idari güç üzerindeki denetim yokluğuyla dikkat çekiyor. Siyasetin ve ekonominin ipleri, büyük oranda Putin gibi istihbarat servislerinde eğitim görmüş bürokratların elinde.

Dış politika açısından siloviklerin (ordu veya güvenlik birimlerinden gelen iktidar üyeleri) etkisi, Litvanya, Gürcüstan, Moldovya veya Ukrayna gibi kapı komşusu ülkelere kabadayılık yapılmasında ve İran’ın nükleer programı gibi karşılıklı kaygı konusu olan meselelerde Batı’ya karşı gaddar bir yaklaşımda tezahürünü buluyor. Silovikler ülke içinde, petrol ve doğalgaz sanayilerinde çok ihtiyaç duyulan yurtdışı yatırımından korkuyor. Putin, manifestosundaki hedeflere ulaşmak için güçlü bir bürokrasiyi araç olarak kullanmayı tercih etti. Fakat bürokratların yeniliklere direndiği biliniyor; parlamentoyu yönetmeyi ve medyayı değerlendirmeyi bilmemeleri de Rusya’nın imajına büyük zarar veriyor.

Enerjiyi siyasi bir silah gibi kullanması, Batı’da Kremlin’in güvenilir bir tedarikçi olup olmadığı konusunda kuşkular doğuruyor. Gazeteci Anna Politkovskaya ve eski KGB ajanı Alexander Litvinenko’nun şoke edici bir biçimde öldürülmeleri karanlık Sovyet günlerini hatıra getiriyor. Putin’in Rusya’sında Batı ve müttefiklerini telaşa sevk eden bir gangster unsuru var. Bolşevizm geri dönecek gibi değil, fakat fütursuz kabadayılık, 21. yüzyılda büyüklük elde etmek isteyen bir güç için pek hayra alamet de değil.



                                                                                                                                                              LAZURİ