ANASAYFA

TRANSİLVANYA'NIN SÂKİN DÖNEMİ: MACAR EGEMENLİĞİ

Schöpfling ve Poulton, Çavuşesku dönemi sonrasında Macar azınlığın kendi ayakları üzerinde durmaya çalıştıklarını ve sırtını Macar Hükümeti’ne yaslamak istemediklerini belirtmişlerdir. Bunun nedenini ise, Transilvanya Macarları’nın Macaristan Devleti’ne göre daha güçlü ve geleneksel bir “Macar” kimliğine ve “Macarlılık” bilincine sâhip olmalarından ileri geldiğini söylemişlerdir. Bu tarz bir yargıyı değerlendirmek için bölgenin tarihini gözden geçirmek yararlı olacaktır.

Günümüzde, Transilvanya bölgesi üzerine yapılan araştırmalar, Macar ve Romen tarihçilerinin bölgenin hangi ulusun egemenliğinde olduğuna yönelik uzlaşmaz tartışmaları ekseni üzerinde sürdürülmektedir. Romen tarafı, köklerinin Roma İmparatoru Trajanus’a kadar uzandığını ve Transilvanya’nın ırklarının beşiği olduğunu iddia ederken, Macarları ise Asya’dan gelen önemsiz ve yağmacı bir kabile olarak tasavvur etmişlerdir. Buna karşılık, Macar tezi ise, bölgenin Romalılar tarafından terk edilmesinin ardından kendileri tarafından fethedildiği ve bölgeye ilk Romen yerleşmesinin 11. yüzyılın sonuna doğru gerçekleştiği yönündedir. Tarafların iddiaları bir tarafa bırakılacak olursa, genel olarak değerlendirildiğinde, Macaristan için 1. Dünya Savaşını sona erdiren Trianon Barış Antlaşmasından önce bölgede mutlak bir Macar hâkimiyeti varken, antlaşmadan sonra ibre Romen tarafına dönmüştür.

Transilvanya bölgesine Macarların gelişi 9. yüzyıl sonuna doğru başlamış ve 10. yüzyılda devam etmiştir. Bölgeye yerleşen Macarlar Hıristiyanlığı benimsemişlerdir. 11. yüzyılda Gyulafehervar/Alba Julia (Banat) kasabasında bir Roma-Katolik Piskoposluğu kurularak bölge idarî olarak bölünmüştür. O dönem bölgede yaşayan Macar kökenli Szekler ve Macar gruplarına 12. yüzyılda Saksonlar da eklenmiştir. O dönemde bölgenin hâkimi olan Macar kralları etnik gruplara geleneklerini sürdürebilme özgürlüğü tanımışlardır. Bu serbest ortamda Macarlar geniş bir toprakta yayılma imkânı bulmuşlardır. Ancak, 1241 yılındaki Tatar istilası ile bu yayılma durmuştur.

15. yüzyıla gelindiğinde ise 1437 yılında imzalanan bir anlaşma ile Transilvanya’nın anayasal düzeni “Unia Trium Nationum” adıyla Szekler, Macar ve Sakson etnik grupları üzerinde şekillendirilmiştir. Özellikle bu devre damgasını vuran hükümdarlar Macaristan valisi ve Transilvanya voyvodası Hünyadi Yanoş ile Macar Kralı Hünyadi Matyas’tır. Transilvanya ve Macarları zayıf düşüren gelişmeler ise 1514 yılında György Szekely Dozsa önderliğinde başlayan köylü ayaklanmalarıyla ve 1526 yılındaki Mohaç savaşı neticesinde önce Osmanlı, ardından 2. Viyana kuşatmasını takip eden yıllar içinde Habsburg/Avusturya egemenliğine girilmesiyle devam etmiştir. Bu dönemde suzeran (egemen devlet tarafından seçilmiş bir prensin yönettiği tam özerkliğe sâhip) Transilvanya Prensliği kurulmuştur. Bu prenslik, dünya tarihinde ilk defa 1568 yılında Ulusal Meclis’te çıkarılan bir kararla bölgede yaşayan tüm uluslara ibadet özgürlüğü tanınmıştır. Bu durum, bölgede reform, aydınlanma ve Macar milliyetçiliğine katkıda bulunan Ferenc David, Gaspar Heltai, Albert Szenczi Molnar gibi fikir adamlarının yetişmelerini sağlamıştır. 17. yüzyıl Transilvanya için bir “altın çağ” olarak nitelendirilmektedir. Özellikle Istvan Bocskai, Gabor Bethlen ve 1. Rakoczi hükümdarlıklarında bilim ve sanat alanında büyük ilerlemeler kaydedilmiş, Macar kültürünün oluşumuna zemin hazırlanmıştır.



                                                                                                                                                              LAZURİ