ANASAYFA

HOCA AHMET YESEVÎ

Ahmet Yesevî, Güney Kazakistan'da, Çimkent şehrine 7 km mesafedeki, günümüzde Türkistan adı ile anılan Yesi şehrine 157 km uzaklıktaki Sayram kasabasında doğdu. İlk mürşidi Arslan Baba’dır. Daha sonra Yusufi Hemadanî'nin yolundan gitmiştir. Ahmet Yesevî; Arapça ve Farsça da biliyordu. Ahmet Yesevî, İslam öncesi Şamanizm inancından kalmış faydalı öğeleri İslâmiyet ile uzlaştırmanın yollarını aradı. Böylece de İslâmiyeti yeni kabul edecek insanlara yeni dinlerine bu yüzüyle de yaklaştı. Büyük mutasavvıf Ahmet Yesevî’nin tasavvuf geleneğinin kurucusu olması kendisinden sonraki büyük mutasavvıfları da etkilemiştir. Türklerin İslâmiyeti anlamasında, Ahmet Yesevî bir ekoldür. Bununla da Ahmet Yesevî, bütün Türk dünyasında önemli bir yere sahiptir. Kişinin kendisini tanıma prensibi; kişinin kendi kültürünü, dilini, tarihini ve dinini tanıması Ahmet Yesevî düşüncesinin özüdür.

Karahanlıların hükümdarı Saltuk Buğra Kara Han'ın 950’da İslâmiyeti devlet dini olarak kabul etmesi, Türk dünyasının önemli bir dönüm noktasıdır. O dönemden başlayarak İslâmiyeti benimsemeye başlayan Türkler, İslâm ile sentezlenen yeni bir kültürün sahibi olmaya da başladılar. Yesevî’nin doğduğu yıl bilinmiyor. Ancak 73 yaşında ve 1166’de öldüğüne inanıldığı için, kabul gören yaygın görüşe göre doğum yılı 1093 olarak tahmin ediliyor. Doğduğu yer olarak Yesi söylense de anne ve babasının türbelerinin Sayram’da bulunması, onun da Sayram'da doğduğuna işaret ediyor. Babası, Hazreti Ali soyundan Şeyh İbrahim’dir. Annesi ise Şeyh İbrahim'in halifesi Musa Şeyh'in kızı Ayşe Hatun'dur. Rivayetlere göre; önce anne sonra babasını kaybetti. O zaman 7 yaşındaydı. Onu, ablası büyüttü. Yesi'ye giden Arslan Baba adlı bir mürşit, Ahmet Yesevî’nin eğitimini üstlenir. Bir süre sonra Arslan Baba ölünce, Ahmet Yesevî, o zamanın önemli kültür ve ilim merkezlerinden olan Buhara'ya gider. Buhara’da Hâce Yusufi Hemedani'ye intisap eder. Onun irşadı altına girer.

Ahmet Yesevî, mürşidi Hemedanî'nin ölümünden sonra, bir süre Buhara'da irşad postuna oturdu. Bir zamanlar şeyhinin ona söylediği şekilde Yesî'ye gider. Ölünceye kadar da orada aydınlatmaya devam eder. Ahmet Yesevî'nin türbesini Sultan Timur yaptırmıştır. Rivayete göre; Ahmet Yesevî, Timur'un rüyasına girer. Ona zafer müjdesini verir. Timur da Türkistan zaferinden sonra Yesi'ye gelir. Türbe yaptırır. Zaman içinde harap olan türbe, Şibanî Han tarafından tamir ettirilir. Türbe birçok defa tamir gördü. Türbe, Sovyet yönetimi altında korumaya alındı. 1978’de de ziyarete açıldı. 1989’da türbenin de bulunduğu bölge “Tarihi Kültür Koruma Bölgesi” ilân edildi.

Sovyetler Birliği çözüldükten sonra, Türkistan kentindeki bu türbenin restorasyon çalışmaları Türkiye tarafından 1992’de başlatıldı. Yenilenmiş türbe, Ekim 2000’de, Türkistan kentinin 1500. kuruluş yıldönümünde açıldı. Ahmet Yesevî, Anadolu'ya hiç gitmemiş olmasına rağmen, orada da tanındı ve sevildi. Bektaşîlik, Mevlevilik, Yunus Emre vb. ekollerin Ahmet Yesevi'den etkilendiğine de işaret edilir.

Selçukluların sınırları Orta Asya ve Anadolu'nun büyük bölümünü içine alıyordu. Bu devlete adını veren Selçuk Bey ve yanındakiler Türkçe adlar taşımalarına rağmen, son hükümdarların adları Farsçadır. En önemlisi de devletin dili Türkçe değil Farsçaydı. Selçukluların önemli şahsiyeti, Alpaslan'ın veziri, Nizamül Mülk ise Fars'tır. Bu sebeplerle Selçuklu Devletinde Türkçe halkın, Farsça ise aydın ve bilginlerin dili idi. Edebiyat ve yazı dili Türkçe değil Farsça alarak kullanıldı.

Ahmet Yesevî, İslâm tasavvufu temelli; bilim, edebiyat ve sanatla ilgili bir medrese kurdu. Bu medresedeki konuşma dili, yazışma dili, şiir ve edebiyat dili ile eğitim ve öğretim dili Türkçe idi. Bu medreseden yetişmiş insanlar çeşitli yerlere gittiler. Bu insanlar gittikleri yerlerde Ahmet Yesevî'nin Türkçe olarak yazılmış şiirlerini yani hikmetlerini duyurdular. Böylece yeni Türk edebiyatı ortaya çıktı.

Ahmet Yesevî’nin prensipleri şöyle sıralanabilir: Allah’ın varlığına ve tekliğine inanmak, Kur'an’a uymak, İslâm'a dayalı yolda yürümek, insanın kendisini disipline etmesi, belli zamanlarda benlik muhasebesi yapmak. Yesevîliği kabul eden bir kişiden şu özelliklerle tanınması istenir: Hakk'ı bilmek, kalbinde Allah ve insan sevgisi taşımak, cömert olmak, gerçekleri kabul etmek, geçer ve doğru bilgili olmak, kanaatkâr olmak, nefsine hâkim olmak, kendini bilmek, gönül gözü ile görmek, felsefeye yatkın olmak.



                                                                                                                                                              LAZURİ